Tuesday, October 19, 2010

...Şah ve Mat...

Hayat sadece kafanı kullanmaktan ibaret bir satranç oyunu sanki...Kimi bir vezir olmayı arzulayan bir taş, kimi de mat olmayı bekleyen bir şah..Oyunun içinde mücadele içindesindir , farketsen de farkedemesen de...Ne kadar aklını kullanırsan, o kadar iyi oynarsın..Bazense, arzuların ön plana çıkar, içindeki o saf bebeği bastırır ve durmaksızın sürükler seni bilinmedik bir istikamete doğru..Karşı cepheyle hep bir savaş halinde.Ya kaybeder rezil olursun,ya kazanır vezir olursun..Öyle çetin bir mücadele ki bu, ayağına dolanır karşı vezirin askerleri...Bazense yaptığın sadece bir hamle seni bir kale gibi dümdüz ilerlemeni sağlamaz mı ?
İnsanlar maske giymiş birer asker ise bizim cepheyi yıkmak için ikili oynamıyorlar mı aslında? Bunu farkedip bile bile lades mi diyoruz yoksa bizler gerçekten aldanıyor muyuz? Asıl nefsimize esir düşmeye neden , görmek ama idrak edememek değil midir ? Biliyoruz ki, ne beyaz siyah olabilir ne de siyah beyaz olabilir...İkisi de zıt kavramları ifade etmez mi..?Aynı bedenimizdeki iki taraflı ruh ve nefsimiz gibi....Iki ezeli dusman.....

Peki, şu çırpındığımız bataklıktan her zaman bizleri çekip alacak bir hikmet eli yok mudur aslında..Öyleyse bizler gerçekten kör müyüz yoksa istemiyor muyuz ?



Şeyma....